23 Ocak 2018 Salı

PRİPYAT- ÇERBOBİL GEZİSİ REHBERİ


25 Nisan 1986. Pripyat halkı bir kaç saat sonra olacaklardan habersiz. Kafelerde,havuzlarda,AVM'de binlerce Sovyet vatandaşı günlük yaşamlarına devam ediyor. Gorbachev daha taze SSCB genel sekreteri. Ülkeyi çöküşe götürecek olan reformlar henüz hız kazanmamış, Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler  Birliği tüm ihtişamıyla ayakta. Berlin duvarı yıkılmamış, Afganistan'ı Taliban ele geçirmemiş, körfez henüz karışmamış, Irak işgal edilmemiş durumda. Yani tüm kartlar yerli yerinde o gün. Birliğin dağılmasını neden olacaklardan biri olan felaketin başında denizaltı nükleer çalışmasında uzman, fakat nükleer santral konusunda kısmen daha yeni olan Anotoly Dyatlov var. Geri dönülemeyecek  olan bu yolda insanların bu güzel şehri ağlayarak ve evlerini geride bırakarak kaçmasına hala saatler var.

Pripyat'ta sıradan bir gün. -İnternet Arşivi-

Pripyat orada yaşayan işçilerin ihtiyaçlarını en iyi karşılayacak şekilde kurulmuştu.
SSCB bu bölgeye özel önem veriyordu. -İnternet Arşivi-
Pripyat-Çernobil her zaman gitmek istediğim ve dünyada bana göre eşi benzeri olmayan bir yer. Burada zaman farklı, rejim farklı, umutlar ve insanlar farklı. Yaklaşık bir kaç yıldır ne zaman gitsem diye hep aklımdaydı. Yanlız "Ukrayna'ya giden Türk erkek" etiketinden dolayı daima erteledim bu isteğimi :) Şimdi keşfetme zamanı. Bekle beni Pripyat!

Neden buraya gelmeyi çok istedim? Bir kere burası eşsiz. Buraya dair ne varsa farklı. Bir yanda barlar , kafeler diğer yanda yalıtılmışlık, terkedilmişlik ve yaşanan acıların getirdiği sükunet. Bir çok yer gezdim ancak hiç birinin bende Pripyat-Çernobil gezisinin verdiği hissi vermediği rahatça söyleyebilirim ve sanırım ömrün yeterse bir kez daha geleceğim ben buraya.


Pripyat'a nasıl gidebilirim?

Ukrayna sınırlarına giren herkes Pripyat'a bir turizm acentası bulmak ve bilgilerini vermek vasıtasıyla gidebilir. Ukrayna'ya gitmek için vize hatta pasaport bile gerekmediği için bu Türkiye'de bir şehre gitmekten çok da zor değil aslında. Ben bir çok tur acentasını inceledim ve gözlemlerim sonucu en iyi sonucun getyourguide vasıtası ile Go2Chernobyl grubuna ait olduğunu gördüm. Sonucunda çok mutlu kaldım ve size de gönül rahatlığıyla önerebilirim. Bana tur +sigorta+öğle yemeği yaklaşık 320 TL'ye mal oldu. Bu ücret sizin tur sürenize ve seçtiğiniz opsiyonlara göre değişebiliyor. 1 günden 3 güne kadar turlar bulabileceğiz gibi paranız bolsa helikoptere binip kuş bakışı tur bile yapabiliyorsunuz. Yani ne kadar köfte o kadar ekmek. Ben bana bir gün yeteceğini düşündüğüm (aslında 3 günlük tur istedim ama o kadar sürem yoktu ne yazık ki, buda bana tekrar gelmek için sebep olabilir bir 10 yıl sonra) ve helikopter tutacak param olmadığı için :)  mecburen tur servisi ve tabanvayla idare etmek zorunda kaldım.

Ne zaman gitmek lazım?

Pripyat hem kışın hem de yazın farklı güzelliklere sahip bence. Yazın o muhteşem yeşilliğin içinde terkedilmiş şehrin duygu karmaşasını yaşarken, kışın çöküşü, bohem kış havasının etkisiyle iliklerinize kadar hissedebilirsiniz. Fotoğraflara baktığımda nedense kış tercihinin çok yerinde bir tercih olduğunu, beni daha çok etkilediğini düşünüyorum. Çünkü o terkedilmişliğe daha bir yakıştırdım ben kışın sade ve gri yanlızlığını.

Gitmeden önce neler gerekli?

Kesinlikle araştırma yapmadan gitmeyin. Çünkü ön araştırmadan sonra mutlaka soracağınız sorular oluyor ve bunu tur sırasında bizzat olay yerinde yapabiliyorsunuz. Ayrıca turu gerçek anlamda hissedebilmek ve turu güzelleştirmek açısından şehrin eski halini, insanların gündelik yaşantılarını görmek şart. Hatta size önerim, turdan önceki Kiev'deki Çernobil müzesine gidip görmeniz. Çok büyük bir müze değil. Ama size ön bilgi vermek açısından iyi olacaktır. Giriş satece 20 UAH. Yani yaklaşık 3,5 TL.

Facia öncesi Pripyat için kısa bir video:



Gezi Rehberi




Ve artık gitmeye hazırdım. Yıllardır hayalini kurduğum şehir bir kaç saat sonra benim olacaktı :)
İlk olarak planlanan buluşma noktası için yola koyuldum. Sizde aynı turla giderseniz diye adres tren istasyonunun yanındaki eski Komintern binası. Petliura Sokak No:28, KIEV. Binanın hemen önünde tur görevlisi beni bekliyordu. Bir süre bekledikten sonra araca girdik ve kısa bir kontrol ve sigorta parası vs. gibi ekstraları ödedikten sonra yola koyulduk. Kısa bir süre sonra tur görevlimiz Vita aramıza katıldı ve bilgilendirmelere başladı. Henüz benden ne kadar çekeceğinden haberi olmadığı için henüz keyfi yerindeydi :) Tanıtım bittikten sonra tur görevlisinin açtığı Rusça belgeseli izlemeye başladık. Burada canımın sıkıldığını itiraf etmeliyim. Çünkü belgeselde ne yazık ki İngilizce altyazı yoktu ve ben sadece görselleri izlemek zorunda kaldım. Şahsen böyle bir tur için İngilizce altyazı şart. Vita'nın söylediği kadarıyla belirli dönemler hariç turistlerin çoğu yabancı. Benim bulunduğum bakir dönem sayıldığı için bir tek ben ve bir İsveç'li dostumuz vardı ampül gibi hiç bir denileni anlamayan. Yaklaşık bir-bir buçuk saatlik yolculuğun ardından ilk sınır kapımıza gelmiştik. Felaketin yaşandığı yerin dibindeydim artık. Dityatki sınır kapısı ilk kapımız. Daha sonra bunun gibi bir kaç kapıdan daha geçeceğiz. Pasaport ya da kimlik bilgilerimize bir tek bu noktada ihtiyacımız oluyor. Ancak sınır kapısını geçmeden önce buradaki küçük markette alışverişinizi yapmanızı öneririm. Hem KIEV'de Çernobil hakkında bulacağınızdan hatıratlardan çok daha fazlası var hem de bizzat yerinde almış olursunuz. Ayrıca buradaki Tourist Guide broşürünü almayı unutmayın. Yol boyunca, özellikle rotanız hakkında yardımcı olacak.


Buradan hatıra amaçlı ürünler ve bilgilendirme büroşürlerini edinebilirsiniz.

Daha sonra pasaportlarımızı gösterip içeri giriyoruz. An itibari ile olay mahalindeyim. Belgelerimiz onaylanana kadar bir süre buradayız. O arada gözüme yeşil tertemiz bir Lada takılıyor.Kar beyazının ortasında oldukça şık görünüyor. Muhtemelen oradaki güvenlik görevlisinin arabası. Fırsatı kaçırmayıp hemen fotoğraf çekmeye koyuluyorum. Bu arada önce güvelik görevlisi hemen sonrasında ise arkadaşları geliyor yakınıma. Bir süre ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlar. Daha sonra arkadan kahkahalar yükselmeye başlıyor. Göz ucuyla onları süzüyorum. Vücut dillerinden anladığım kadarıyla arabanın sahibi ile dalga geçiyorlar. Sanırım bak gördün mü turist senin arabayı tarihi eser sandı fotoğrafını çekiyor mavrasını yapıyorlar :) Arkamı dönüyor ve "nice car!" dedikten sonra araca doğru ilerliyorum. Arkadan bir gülümseme dalgası daha yükseliyor.



 Araçla biraz ilerledikten sonra şehir başlıyor. Tam anlamıyla Fallout evreninin tam ortasındayım. Duygularım karma karışık. Bu his, soğuk savaşla ilgisi olan ve kıyamet sonrası distopyalarını seven biri için beklendik bir his ama yine de beni tahmin ettiğimden daha fazla heyecanlandırdığını söylemeliyim.

Dityatki sınır kapısı. İlk sınır noktamız. Ötesi Fallout evreni.

Bir kaç işlem ve 15 dk.lık bir yolculuk sonrası Sovyetler Birliğinin orak ve çekici bizi karşılıyor. Artık Çernobildeyiz. Aracımız duruyor ve bilgilendirmeden sonra keşfe çıkıyoruz. Tabi ben fırsat bu fırsat ıssız evlerden birine girip diğerinden çıkıyorum. Eski yaşanmışlıkların izini arıyorum. Çatırdayan döşemeler ve kırık cam sesleri yer yer ürpertse de hiç bir güç beni bu distopyayı iliklerime kadar hissetmemi engelleyemez. Bir ben bir de çılgın Rus arkadaş yol boyunca dağ tepe ne varsa vurduk zaten. Bu yüzden grup arkadaşlarımız ara ara bizi beklemek zorunda kaldılar. Allahtan Vita çok tatlı bir kızda sesini çıkartmadı bu yaramazlıklarımıza :)

Çernobil hudutlarını belirten sınır yazısı.

Her yerde ayrı bir sessizlik, ayrı bir sükunet var . Her şey, olanlara  üzüntüsü belirtmek için eğilmiş sanki.

Doğanın karşısında teslim olmuş bir ev.

Her ne kadar evlerin çoğu 1986 yılında boşaltılmış olsa da. Hala geride kalan kişisel eşyalar bulmak mümkün.

Evin eskiden sımsıcak ,çocukların koşuşturduğu mutlu bir yer olduğunu hayal edebiliyorum.

Çernobil aslında 1986'da büyük oranda tahliye edilmiş. İlk çağrıda sadece bir kaç bavul almasına izin verilen Çernobil ve Pripyat halkı daha sonra dönerek eşyalarının çoğunu geri almış ve binaları boşaltmış. Ancak orada kalabilecekleri süre çok az olduğu için (radyasyon seviyesi hala çok yüksekti) çoğunu pencerelerden atarak kamyonlara doldurmuşlar. Pek tabi her şeye rağmen hepsini almak mümkün olmamış. Dolayısıyla hala binaların içinde bazı eşyalar bulmak mümkün.

Çernobil çevresinde dolaşırken sağlam halde, hala bacası tüten evler görüyorum. Vita'ya sorduğumda burada hala yaşayan 3000 kadar bölge sakini ve işçi olduğunu öğreniyorum. Hala 4.santral için çalışan ve bölgede güvenliği sağlayan binlerce kişi yaşamlarını bu acı hatıraların yanı başında sürdürüyor. Ayrılmak zorunda kalan on binlerce kişinin hatırasını yaşatıyorlar.

Çernobil kazasından sonra bölgeden ayrılanları bir de barınma sorunu karşılayacaktı. Sovyet yönetimi bu konuda hızlı davranarak çoğu Sovyet vatandaşına Çernobil mağdurları için yapılan yeni konutlarda ya da Kiev çevresinde yaşama seçeneği verdi ve birçokları yaşamlarını bu bölgelerde sürdürdüler.

Çernobildeki uzun keşiften sonra. Eski "top secret" bölge olan ve girişlerin KGB tarafından 24 saat takip edildiği çernobil 2 radar istasyonuna uğruyoruz. Bu radar istasyonu soğuk savaş esnasında NATO bloğu ve ABD tarafından gelecek balistik füzeleri tespit etmek için yapılmış bir erken uyarı sistemi. 10 KW'ın üstünde enerji harcayan ve milyarlarca sovyet rublesine mal olan bu sistem döneminin tam bir ileri teknoloji harikası. Öyle ki buradan yayılan sinyallerle SSCB'nin beyin kontrolü yaptığına ve mevsimleri kontrol edebildiğine dair bir çok spekülasyon bile çıkıyor zamanında. Şu an ise tamamen amatör yayıncıların elinde ve transmisyon kulesi olarak hizmet veriyor.  Bu şekilde atıl görmek gerçekten trajik.

Çernobil 2 Radar İstasyonu.
Radar istasyonundan ayrıldıktan sonra, hem dinlenmek hem de yemek yemek için yemekhanenin yolunu tuttuk. Yemekhane diyorum çünkü gideceğimiz yer bu bölgede çalışan işçilerin yemek yediği bir işçi yemekhanesi. Yemekhaneye girmeden önce rutin olarak radyasyon makinesinden geçerek mutanta dönüşmediğinizi, hala insan olduğunuzu kanıtlıyorsunuz. Makinenin fotoğrafını çekmemişim ancak makine şu:


Makineden geçtikten ve elinizi yıkadıktan sonra (opsiyonel :)) yemekhaneye geçebilirsiniz. Şahsen ben yemekleri fena bulmadım. Ardından hemen içerideki kahve makinelerinden kahvenizi alarak kar üstünde sigara keyif yapabilirsiniz. Burada her yerde sigara içemiyorsunuz, sadece "sigara içilebilir" levhalarının yanında içmenize izin var. Ben sigara kullanmıyorum ama kullananlara duyurulur.

Nükleer menümüz :)  İnsanın gözü radyasyonlu çayı aramıyor değil.*

Yemeğimizi yedikten sonra yola koyuluyoruz. Sırada anaokulu gezisi ve sonrasında Pripyat şehri var.
İlk olarak anasınıfına varıyoruz. İnternette şöyle bir tarama yaptıysanız en vurucu fotoğrafların genelde bu kreşte çekilmiş olduğunu farkedersiniz. Aslında bunun sebebi çok basit. En masum olanlarımız onlar ve tüm olanları en az hak eden de. Tüm dünya çalkalanırken sadece oyuncağıyla oynayan bir çocuktan masum ne olabilir ki bu dünyada.

Anasınıfının dış tabelası. Bölgede başka okullarda mevcut.



Burada terkedilmişliği iliklerinize kadar hissedeceksiniz.





Anaokulunda gezindikten sonra yola çıkmadan önce radyasyon ölçerimizle (ben uydurdum adını - radyometre ne kadar mantıklı mesela) tekrar bir ölçüm alıyoruz. Okuma değerlerimiz diğer bölgelere göre yüksek çıkıyor.

Annem görse beni evden içeri almaz..
Sonrasında tekrar aracımıza biniyor ve Pripyat'a doğru yola koyuluyoruz. Pripyata varmadan önce big boss ufukta beliriyor.  4 nolu reaktör! Sadece yarım kilometre uzağımızda.  Ancak öncesinde reaktör soğutma kanallarının orada iniyor ve bu bölgeyle ilgili bilgi alıyoruz. Burası aynı zamanda şu metrelik dev kedi balıklarının tutulduğu yer. Şu an kış olduğu için kanal donmuş durumda. Ancak reaktör çalışır durumdayken sürekli belli bir sıcaklıkta olduğu için böyle bir durum söz konusu değildi. Şu an doğa kendi kurallarını belirliyor.

4 nolu reaktöre giderken sağınızda bulunan kule vinç tarları 5 ve 6 nolu reaktörlere ait. 86 yılı itibariyle inşaat halinde olan bu reaktörler olaylar sonunda durdurulup kaderine terkedilmiş. Şu an sadece bir hurda yığını hüviyetindeler.

4 nolu reaktör ve soğutma kanalları.

Ve sıra 4 nolu reaktörde. Yanına yaklaştıkça uzun süreden sonra burada aktif olarak bir şeyler yapan ilk insanları görüyorum. Buranın güvenlik ve temizlik çalışmaları halen Ukrayna hükümetince finanse ediliyor. Burada yaşayanların çoğunu da burada çalışanlar, güvenlik görevlileri ve turist acenteleri oluşturuyor.



Reaktörün büyük bir kısmı artık 2016'da inşaatı tamamlanan kubbeli bir emniyet çatısının altında bulunuyor. Hemen önündeki facia anıtı bize burada yaşamını kaybedenleri ve olaylar esnasında fedakarlık gösteren insanları anlatıyor. Radyasyon zehirlenmelerin bir çoğu aslında patlamalar sırasında değil kurtarma çalışmaları sırasında yaşanmış. Acil müdahale gerektiren olay ne yazık ki yetersiz teçhizata sahip personelle yapılıyor ve bir çok kişi bir ömür boyu alacakları radyasyona bir günde maruz kalıyor. O zaman ilk defa kullanılan insansız robotlar ise kısa bir süre içinde radyasyonun etkisiyle bozularak devre dışı kalıyor. Tüm fedakarlıklara ve üstün çabalara rağmen Hiroşima'daki atom bombasının 10 katı gücündeki bu patlamayı zapt etmek hiç de kolay olmamış. O zamanki hatta günümüzdeki hiç bir teknoloji bu büyüklükteki bir gücü zapt etmekte yeterli değil. Bunu Fukuşima'da bir kez daha gördük. Günümüzde de nükleer enerjinin güvenliği konusunda güvenlik tartışmaları hala nihayete ermiş değil biliyorsunuz. Bu konu önümüzdeki yıllarda da tartışmaya gebe.

Tekrar yola koyuluyoruz .Sırada 4 nolu reaktörde çalışanlarının çoğunun barındığı Pripyat var. Yola koyulduktan kısa bir süre sonra ünlü Pripyat yazısının önündeyiz.


Gayet şık ve gösterişli bir şehir tabelası bu. İleride göreceklerimizin teminatı gibi. Gerçekten de Pripyat'ı gezdikçe Sovyet sanatçı ve mimarların ne kadar özenle hazırlanmış, sanat dolu bir şehir inşa ettiğini görebilirsiniz. Kafe'sinden, sinema salonuna,alışveriş merkezine,havuzuna kadar her yer oymalar, işlemeler, duvar resimleriyle süslenmiş. Bu çapta önemli bir işte çalışan işçilere, Sovyet yönetiminin de önem verdiği ortada. Aracımıza binip biraz daha ilerliyor ve Pripyat'ın iç kesimlerine varıyoruz. Artık yaşamın merkezindeyiz, ya da başka bir açıdan terkedilmişliğin, kaybedilen yaşamların, yalnızlığın.

Olaylar gerçekleştikten sonra ilk hastaların kabul edildiği hastaneye gitmeyi çok istiyordum ancak halen bu kişilerin elbiselerini barındırdığı ve radyoaktif açıdan hala güvenli bölge olmadığı için giremedim. Ancak bunu yerine bir çok güzel kafesini, kültür binalarını vs. gezdik. Her binada tek tek bilgilendirildik, hayal ettik ve hissettik. Bu aşamada tek tek binaları tarif etmek istemiyorum. Her yerin uyandırdığı his farklı.  Çünkü burası öyle hadi gidip şurasını, burasını görelim diyebileceğimiz bir yer değil. Burası hissetmeniz , izleri takip etmeniz gereken bir yer. Burası listenizdeki bir klik değil, bizzat olayın içinde olacağınız yer.

Pripyat,26 Nisan  saat 01:23. Her yer alev yeri. Pripyat terkedilmiş ve çaresiz. Pripyat kaybedilen umutların, çöken bir sistemin bir devrin son göstergesi. Pripyat dünyanın en çalkantılı yüzyılından bir kurt deliği. Sadece gidin ve görün.

Pripyat'da bir kafe.

Dnipro rehberinin kıyısında, sıcak kahvenizi yuvarlamak için ne güzel bir yer.
Gerçekten sanat dolu bir yer Pripyat. Kafenin camları bile harika.



Sinema salonu. Pripyat.

Tiyatro binası. Kalan bir kaç eşyadan birini görüyorsunuz.

Sanat Merkezi. Çalan piyanoyu ve ardından gelen alkışları hayal etmek çok zor olmuyor.

Pripyat sokaklarında kaybolun. Şehir sizi süprizleriyle karşılayacak.

Nükleer İşlerle ilgili devlet binası.

Halk merkezi. Zamanında evliliklerin çoğu burada gerçekleşirmiş.

Dev orak-çekiç, hiç bir şey olmamışcasına bütün ihtişamıyla bizi selamlıyor.

Açıldığı yıl kapatılmak zorunda kalınan lunapark.Halbuki ne çok yakışırdı çocuk kahkahaları.


Lunapark.Pripyat.

Lunapark.Pripyat.

Gitmeden Pripyat'a veda fotosu. Tekrar görüşmek üzere Pripyat.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder